Eşiğin İnceliği – Deneme Yazısı – Edebiyat

Eşiğin İnceliği
Views: 34
0 0
Read Time:4 Minute, 1 Second

Bir kapının eşiğinde durmayı seviyorum: Ne içerideyim ne dışarıda; ne gitmiş sayılırım ne de kalmış. Ayakkabının tabanına takılmış ince bir toz gibi, bir yerden ötekine taşınan küçük bir ara hâl. Eşikler, hayatın en görünmez ama en ısrarlı yerleri: sabahla öğlenin, çocuklukla yetişkinliğin, konuşmakla susmanın, hatta bir sayfanın boşluğuyla yazının arasında. Bazen bir fincanın dudakla buluştuğu ince porselen halkada, bazen bir yürüyüşün son adımında, bazen de “evet” dememek için uzatılan o küçük tereddütte.

Günün ilk eşiği, uyanmak. Alarm çalar, perde ışığı içeri sürer, su ısıtıcısı kibirle ıslık çalar. Bu an, bedenin ruhunu ikna etmeye çalıştığı pazarlık sofrası. “Kalk,” der beden, “dün yarım kalan işleri bugün bitirirsin.” Ruh bir yudum daha karanlık ister; karanlık, bazı sabahlar, çayın demi kadar ikna edici. Yine de kalkınca, pencere eşiğinde durup ilk nefesi çıkarınca –evet, içeri değil, dışarı– anlarız: Uyanmak, havayı ciğere almak değildir yalnız; içeride kalan geceyi, içimizdeki geceyi usulca dışarı vermektir. Güne böyle başlamak, insanı inceltir.

Kitapların da eşiği vardır. Bir cümlenin, insanı içine alıp bırakmadığı o ilk satır. Kapağı açıp eski bir kokuya rastlıyorsam –kuru yaprak, uzaktan gelen bir odun sobası, bir çekmecenin tozu– bilirim ki metin beni bir yerden çağırıyor. Okumak, yazının eşiğinden içeri adım atmak kadar, kendi içimizin eşiğinde oyalanmaktır. Bazı kelimeler, kapı gibi aralanır; kimileri sürgü kısırdır, itersin açılmaz. Not aldığım kenar boşluklarında en çok tereddütlerim birikir: “Anladım mı?” “Yoksa yalnızca anladığımı mı sandım?” Yanlış okumaların da tadı var; çünkü her yanlış, kendi doğruluğunun eşiğine kadar taşır. Her kitabın gizli bir dersi yok aslında; bazen tek katkısı, bizi kendi sesimizin yankısına götürmesidir. Eşik, kendimizi duymaya en yakın olduğumuz yerdir.

Şehrin içinden geçerken fark ediyorum: Kavşaklar, yaya geçitleri, turnikeler… Hepsi küçük eşikler. Kırmızıdan yeşile dönen ışıkta, beklemek ile sabırsızlanmak arasına sıkışıyoruz. Beklemek bir spor olsaydı, sanırım oldukça formda olurduk; fakat asıl mesele süre değil, yön. Nereye doğru bekliyoruz? Otobüs durakları bana hep şunu hatırlatıyor: İnsan, çoğu kez bir sonrasını beklerken, varsa yoksa “şimdi”yi es geçiyor. Oysa durak da bir yer. Burada üşümenin, burada birinin yüzünü ilk kez görüp sonra bir daha hiç görmemenin, burada eline düşen tek bir yağmur damlasının hakkı var. İstasyonlarda yazılı bir cümle vardır aslında, görünmez mürekkeple: “Buradayken buradasın.” Bu cümlenin altına imza atabildiğimiz gün, bir şeyi geçiririz içimizde: akışı.

Çocukluğun eşiği de kokularda gizli. Yağmur sonrası toprağın ağır, güvenilir kokusu; rüzgârın çamaşır ipinden aldığı sabun serinliği… Mahalle arasında oynarken annelerin pencereden çağırdığı ses, yalnızca eve değil, zamana çağrıydı. Kapıdan içeri girince başka bir saat işlemeye başlardı, herkesin evinde aynı olmayan bir saat. Belki bu yüzden, büyürken sürekli saatimizi başkalarının duvarlarına uydurmaya çalıştık. Erişkinliğin eşiğinde, kendi saatimizi yeniden kurmak gerek: geri kalmadan, ileri gitmeden, tam orada. Bir elin akrebi sabırsa, diğerinin yelkovanı merak olsun; ikisi birlikte ilerlesin. Böylece vakit, sadece geçmez; açılır.

Konuşmanın eşiği, susmanın kıyısına dayanır. İnsanın ağzında bazen taş gibi bir kelime durur; yutamaz, atamaz. Söylese kıracaktır; saklasa küsecektir. İşte tam burada, sözün gölgesi görünür. Gölge, nesnenin yokluğu değil; ışığın varlığını ifşa eden çizgidir. Sözün gölgesinde, cümlenin asıl niyeti belirir: ikna mı ister, teselli mi, yoksa yalnızca duyulmak mı? Susmanın değeri de burada. Susmak, anlaşılmayı ertesi güne bırakmak değil; bugünü taşırmaz. Tıpkı çay bardağında kenara kadar dolunca bir damla eksiltmek gibi. Fazlası, tadı bozar. Keşke telefondaki gibi, dilimizin köşesinde de küçük bir bildirim çıksa: “Şimdi susarsan, kelimelerin yarın daha sağlıklı büyüyecek.”

Zaman zaman, eşikler korkutur. Çünkü eşik, seçimdir. Oysa seçim, dünyayı ikiye bölmek zorunda değildir. Bir kapı eşiğinde durup iki odaya birden bakmak mümkün; bir müziği koridordan dinlemek, hem uzak hem yakın kalmak mümkün. Belki de cesaret, hep ileri atılmak değil; gerektiğinde durabilmektir. Dikiş tutan yerler, iki kumaşın birbirine aşkla sürtünmesinden doğar; ne tamamen bir, ne bütünüyle ayrı. Hayat, bu sürtünmenin ritmidir. Kimi günler kıvılcım çıkarır, kimi günler sıcaklık.

Kendi payıma, eşiklerde minik ritüeller saklamayı seviyorum: Kapıdan çıkarken cebimde anahtarı yoklarken “tamam” demek; bilgisayarı kapatırken bir sonraki güne tek bir açık pencere bırakmak; birini aramadan önce bir yudum suyla boğazımdan telaşı indirmek. Bu küçük hareketler, görünmez bir şefkat çiziyor güne. İnsan, kendi kendinin eşiğinde nazik olmalı. Zira en sert kapıları kendimize kapatıyoruz çoğu kez; en güzel eşiği de kendimize açıyoruz.

Sonunda anlıyorum: Eşik, bir sınır değil, bir imkân. Orada kararlar daha berrak, sesler daha seçik, kokular daha keskindir. Çünkü eşikteyken hem öncesi hem sonrası hatırdadır; ağırlık merkezimiz tam adımlarımızın arasında. Belki hayatın bütün inceliği, adımı atarken ayakla yer arasındaki o bir anın içinde saklı. O an, ne düşeriz ne uçarız; ama ikisine de en yakınız. Bu yakınlık, insana iyi gelir.

Bugün hangi eşiğin üzerindesin bilmiyorum. Belki bir cümlenin, belki bir ilişkinin, belki de kendine koyduğun bir küçücük sözün. Hangi olursa olsun, eşikte kalmanın tadına bir an bak. Sonra, nereye doğru ise, ferah bir nefesle adım at. Dünyanın kapısı ağır değildir; asıl ağırlık, elimizin tereddütünde. Tereddütü özenle yerine koyduğunda, kapı kendi menteşesinde yumuşar. Ve sen, geçerken, geride bıraktığın o ince çizginin farkına varırsın: Bir yer biter, bir yer başlar; ama asıl olan, ikisinin arasında daha dikkatli bir kalp taşımaktır.

Happy
Happy
100 %
Sad
Sad
0 %
Excited
Excited
0 %
Sleepy
Sleepy
0 %
Angry
Angry
0 %
Surprise
Surprise
0 %

Average Rating

5 Star
0%
4 Star
0%
3 Star
0%
2 Star
0%
1 Star
0%

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir